29 Aralık 2014 Pazartesi

Neden birbirimize benziyoruz?

Sokak fotoğrafçısı Hans Eijkelboom son 20 senesini Şangay, New York ve Paris'te 21.yy insanlarının gün geçtikçe nasıl birbirine benzemeye başladığını anlatan fotoğraflar çekerek geçirmiş ve sonunda bunları bir kitapta toplamış. Ortaya enteresan görüntüler çıkmış, hızlı hızlı tükettiğimiz bu günlerde her geçen gün yeni bir ürün moda olurken ve sahip olmadıkça dışlanmış hissedenler çoğalırken ortaya çıkan sonuçlar çok şaşırtıcı olmayabilir. 

Ben de istiyorum, o neden bende yok şeklinde nidalar artarken bazen kendimi uzaylı gibi hissediyorum doğruya doğru. Bunu ben çok muhteşemim, ay herşeyi de acaip iyi yapıyorum şımarıklığıyla değil, gerçekten anlayamayan birinin naifliğiyle söylüyorum. Gerçekten neden herkes birbirinin aynı olmak istiyor? Aynı oldukça sivrilikler törpülenip araya karışmak daha mı kolay geliyor? Belki de her yerden göze batmama baskısı yapılıyorken, böylesi daha rahat geliyordur herkese, bilemiyorum.







25 Kasım 2014 Salı

Juico ile 3 Günlük ‘Juice Cleanse’ Deneyimim

Öncelikle yazıya Juice Cleanse nedir? onunla başlamak istiyorum. Bunun için de Juico’nun sitesinden yer alan açıklamasından alıntı yapacağım: ‘Juice cleanse ile amacımız, belli bir süre boyunca katı yiyecek tüketmeyerek sindirim sistemimizi dinlendirmek ve vücudumuzun bu sayede toksinlerden arınmaya ve yeniden yapılanmaya odaklanmasını sağlamak. Program süresince, hayvansal proteinlerden, kafein ve işlenmiş gıdalardan uzak durarak, vücudun alkali dengesinin düzenlenmesine de yardımcı oluyoruz.’ İşte aynen bu nedenle uzun zamandır düşündüğüm ‘Juice Cleanse’ denemesine giriştim! İşte benim deneyimim:

Juice Cleanse Öncesi:

Juico’yu araştırıyorum ve sonunda sipariş vermeye karar veriyorum. Juico’ları 1 iş günü öncesinde sipariş ediyorsunuz ve sizin denk geldiğiniz sipariş bölgesine gore teslimat gününüzü belirliyorsunuz. Bölge olarak Avrupa yakasında oturanlara daha fazla teslimat günü seçeneği var, Anadolu yakasında benim bölgemde 2 teslimat günü çıktı. Juico siparişinizden sonra son derece detaylı bir mail atıyor ve ne yapmanız/yapmamanız gerektiğini anlatıyor. Bunlara uymakta fayda var.



Başlamadan önce 2 gün daha sakin beslenmeye dikkat ediyorum. Gerçi bu aralar hep böyle besleniyorum hatta tarihimdeki en sağlıklı beslendiğim dönemlerimden birindeyim diyebilirim. Ayrıca bu 2 günde Ashtanga Yoga ve tempolu bir vinyasa  yaparak bedenimi de uyandırmayı ihmal etmiyorum.

Juico’yu sipariş etmeden ve ettikten sonra bir sürü deneyim ve yorum okudum. Genellikle herkesin baş ağrısı ve halsizlik paydasında birleştiğini farkettim. Bende ne gibi etkileri olacak merak içindeyim ama kafamı çok bulandırmamaya dikkat ediyorum sonuçta herkesin bedeni farklı ve yaşayacakları farklı olacaktır. Sonuçta süreç hakkında pozitif olarak Juico’larımı bekliyorum.

Gün 1:

Sabah uyanıyorum ve yeni bir deneyime hazırım. Önerildiği gibi ılık limonlu suyumu içiyorum ve saat 9 buçuk gibi Juico kutum teslim ediliyor. 3 gün boyunca beni doyuracak 1’den 6’ya kadar dizilmiş şişelerle dolu bir kutu! İçinden soğuk tutmak için Juico yazılı buz poşetleri de çıkıyor, bu noktada markayı biraz daha takdir ediyorum. Sonuçta isimsiz buzluklardan kullanabilirlerdi ancak işin bu noktasına kadar dikkat etmeleri benim markaları konusundaki özenlerini daha iyi anlamama sebep oluyor.


İlk Juico’m Yeşil’i (Salatalık, ıspanak, kara lahana, marul, maydanoz, elma, limon, zencefil) saat 10’da içiyorum, tadı gayet güzel, rahatlıkla içiliyor ve hoşuma gidiyor.

Saat 12 yani 2’inci Juico’m Tatlı Sarı’ya (Ananas, elma, nane, su) kadar gayet enerjiğim. Normalde günde 5 adete kadar kahve içtiğim gerçeğini sizlerle paylaşayım. Beni en çok onun zorlayacağını düşünüyordum ama o kadar da zorlamadı diye düşünüyorum genele bakınca. Tatlı Sarı’nın tadı şahane içlerinde bence açık ara en iyisi. Ancak 12’den sonra yavaş yavaş enerjim düşmeye başlıyor ve hafif hafif başımda bir ağrı kendini hissettiriyor.

Evden çalıştığım için süreci daha rahat idare edebiliyorum. Örneğin salonda koltuğu tam bir yatak/ofis havasına çeviriyorum. Bir sürü örtüm ve gerekli teknolojik ekipmanlarımla çalışarak cleanse’e hazırım J

Saat 2’de tekrar Yeşil ile devam ediyorum. Artık yatar pozisyonda günüme devam ediyorum, enerjim düştükçe düştü, diplerde hatta ama pozitif yaklaşımımı sürdürmeye çalışıyorum. Bu arada sıklıkla tuvalete gitme konusunu düşünmenizi istiyorum, sıklıkla aklınızda kaç adete denk geliyorsa onu iki ile çarpın, o kadar sık! J

Saat 4’de ise sıra Nar Çiçeği’ne (Nar, Mandalina, Havuç) geliyor. Bu noktada biraz şüpheliyim çünkü Nar Çiçeği serisinin hiçbirine etiket yapıştırmamışlar sadece üzerindeki numaradan ayırt edebildim ve tadı/rengi 5’inciyle benziyordu. Nar çiçeği hakkında bilgi vermek gerekirse tüm seride en az sevdiklerim Nar çiçeği ve ondan sonra gelen Kırmızı (Pancar, Havuç, Elma, Limon, Zencefil) oldu. Kırmızı’yı saat 6’da zorla içtim açıkcası.

Kırmızı serilerini içerken hem zorlandım hem de bitiremedim, son kırmızıdan sonra baş ağrıma mide bulantısı da eklendi. Direnmeye devam ettim. Saat 8’de Beyaz (Kaju, hurma suyu, tarçın, su, bir tutam deniz tuzu) ile devam ettim. Herkesin en beğendiği Juico olduğunu okumuştum. Mide bulantımdan mı yoksa artık daha fazla sıvı kaldıramayan vücudumdan mı bilemeyeceğim ama ben öyle inanılmaz beğenmedim. Zaten onu da bitiremedim ve uzun uğraşlar vermeme rağmen afedersiniz kustum L Bu noktadan itibaren biraz rahatladım. Baş ağrıma da alnıma ıslak bez koyarak çözüm buldum. Ayrıca gün içinde 1.5 litre su içtim. Saati 10 bucuk ettiğimde ise yatağa geçip, kitap okuyarak ertesi günün bugünden iyi geçmesini umdum.

Gün 2:

Son derece enerjik başlıyorum güne sanki dün yaşadıklarımdan eser yok bedenimde. Karnımda hafif bir inme var. Yüzümde bahsedilen ışıldamayı daha göremedim ama belki ona daha vardır J Tartılıyorum ve dünden 1.3kg daha eksik olduğumu farkediyorum. İtiraf ediyorum bu haber enerjime enerji katıyor. Aslında amacım zayıflamak değildi bu 3 günlük maceraya girerken ama küçük de olsa bir etkisi olur diye düşünüyordum. Ancak bu kadar büyük bir fark beklemiyordum. Ben diyorum zaten benim sıkıntım ödem diye :)

Tüm gün aynı sırada şişelerimi içmeye devam ediyorum. Baş ağrım yok ve enerjiğim. Her şişeyi bu sefer tanıdığım için daha rahat içmeye başlıyorum. Dün gece devam edemeyeceğimden korkmuştum ama şimdi rahatlıkla 3. günü de çıkarabileceğimi biliyorum. Şişelerime ek 2 lt. su içerek günü tamamlıyorum. Çiğnemeden geçen ikinci günün sonunda insanın her şeye ne kadar çabuk alışabildiğini düşünüyorum.

Gün 3:

Sabah uyanıyorum ve yine enerjiyim. Daha kolay uyanıyorum. Tartıda şansımı deniyorum, hiç kilo vermemişim. Demek ki tüm ödemleri atmışız ilk gün artık böyle devam edecek diye düşünüyorum. Tüm gün yine aynı düzenle geçiyor. Baş ağrısı, mide bulantısı ya da açlık hissi yok. 1 lt de su içiyorum.


Sonuç:

3 günlük Juice Cleanse programının hepsini Urban seçeneğiyle tamamladım. Süreç sonunda 1.5kg verdim. Vücudumdaki ödemden eser kalmadı. Programın geneline bakınca ilk gün çok zorlandığımı sonrasını çok rahat geçirdiğimi söyleyebilirim. Çiğnemeden yaşanabildiğini görmüş oldum. Garip bir şekilde canım yağlı şeyler istemiyor cleanse sonrası. Salatalara, yulaflara göz kırpıyorum. Kahve içme isteğimde de gözle görülür bir azalma var. Cleanse’in ertesi günü sabah hafif bir kahvaltı, öğlen narlı,çökelekli roka salatası ve akşamında balık yedim. O kadar gün sıvıyla beslenince geçişi de hafif yapmak gerekiyor. Açıkcası ben belli sürelerde bir hayatıma katmaya karar verdim Juico’yu. Mevsim dönümlerinde 3 günlük, ara sırada da 1 günlük cleanse’ler deneyebilirim. Kısacası hepinize tavsiye ediyorum J

21 Ekim 2014 Salı

Naomi Kizhner - İstilacı Takı Tasarımları

Endüstriyel tasarımcı Naomi Kizhner'nin istilacı takı tasarımları kinetik enerjiyi bedenin istemsiz hareketleriyle elektriğe dönüştürüyor ve bunu yaparken damarlarınızdan yararlanıyor. Mekanizma damarlarınıza yerleştiriliyor, kan ve vücut hareketleriyle takının içindeki silindirin dönmesi sağlanıyor ve bu şekilde enerji üretiliyor. 'Energy Addict' koleksiyonu insanın enerji ihtiyacını/bağımlılığını ne kadar ileri götürebileceğine dair sınırları zorluyor. Tüketim sürecinde en son durak kendi bedenimiz olduğunda ne kadar ileri gidebileceğimizi hiçbirimiz bilemiyoruz. Kizhner'nin bize sorgulatmak istediği durum da bu.








14 Ekim 2014 Salı

Kıvırcık Saçlarla İyi Geçinmenin Yolları 2!

Kıvırcık saçlarımla nasıl geçindiğimi ve onlarla nasıl başa çıktığımı detaylı bir şekilde yayınladığım ilk yazım o kadar çok okundu, o kadar çok kişiden geri dönüş geldi ki açıkçası inanılmaz mutlu oldum. Birçok farklı mecradan bana kendi deneyimlerini aktaran ve sorular soran herkese çok teşekkür ederim. Aradan geçen zaman ürünlerimde değişime yol açtı ve bu da bana yeni bir yazının şart olduğunu hissettirdi! Hadi o zaman başlayalım kıvırcıklarla başetmenin yeni yollarına :)



Her ne kadar kıvırcıklarımla ahenkle dansederek doğmuş gibi görünsem de (!), yıllarca en büyük kabusum oldu şimdinin övgü sebebi saçlarım. Onları topladım, kabarmasınlar diye jöleledim, spreyledim. Düz saçların aşırı moda olduğu lise yıllarımda onları topuzlar yaparak gizledim. Sonra gün geldi, yıllardır edindiğim tecrübeler beni onlarla barışmaya yönlendirdi. Öncelikle katlı kesimin öneminden bahsetmeden geçmem mümkün değil. Saçlarınızı işini bilen bir kuaföre 6 ayda 1 yani sadece yılda 2 kere teslim etmek sizi her dertten kurtaracak. Katlı kesemem sana gitmez diyenleri es geçeceksiniz, sonuçta herkesin yüz tipine uygun bir katlı kesim var. En kısa katın saçın kuru halinde çene hizanıza gelmesi gerektiğini unutmayın yoksa zaten başedemezsiniz. Hatta geçmişte aslan yelesi denen saç modeline sahip oluverirsiniz 2014 yılında :) 

(Aslan yelesi saç modeli temsili)

Yukarıda paylaştığım temsili 80'ler resmiyle herkes durumu anlamıştır umuyorum. Kısaca özetleyelim en kısa kat önde çenede daha sonra arkaya doğru yarım daire şeklinde uzayarak bir kesim elde ediliyor. Arkada uzun, önde daha katlanarak gidiyor gibi düşünebilirsiniz. İkinci ve yine en önemli olay ise saçları ıslakken düzgün şekillendirmek, banyodan sonra üşengeçlik edenler kabarmış mısır püskülü saçlarla dolaşır benden söylemesi. 


Bir süredir farklı bir şampuan markasıyla aşk yaşıyorum. Avustralya Yaban Şeftalisi Özlü Aussie'nin Colour Mate serisi! Yaklaşık 4 aydır kullanıyorum son derece memnun kaldığımı söyleyebilirim, watsons'lardan satın alıyorum. Tek dezavantajı 250ml'lik saç kremi ve 300ml'lik şampuan boyutuna sahip olması, hızlıca bitiyor o nedenle stoklama yapıyorum. Saçınızda ciddi yıpranma ve püskül püskül olma gibi durumlar varsa kesinlikle daha önce önerdiğim Schwarzkopf'un Bonacure Acil Kurtarma Serisini kullanmanız gerektiğini yineliyorum.


Bu aralar banyodan çıkınca saçlarımın havluyla ıslaklığını alıp, milk shake marka shaping foam'u avuç içi kadar bir miktarda alıp saçlarıma yediriyor ve sonra geniş uçlu tarakla tarayarak tüm saçımı güzelce açıyorum. Size de öyle oluyor mu bilemem ama yumuşak ve açılmış saçları tararken içime de bir huzur geliyor benim nedense. Bu arada foam'u sürmemin sebebi diğer kullanacağım sabitleyici köpüklerin sertliğini alması!


Daha sonra çok az miktarda Lush'ın R&B saç kremini orta kısımdan uçlara kadar hatta özellikle en uçlara fazlaca gelecek şekilde yediriyorum. Bu krem o kadar iyi geliyor ki, saçlarımı rutin kestirmeye gittiğimde kuaförüm hiç kırılmamış saçların çok iyi durumda diyerek övgülerde bulundu! Bu arada buradan ülkemizi sessiz sedasız terkederek beni kapanmış dükkanının önünde ne!, nasıl yani?!? şeklinde sinir içinde bırakan ve son kutumla arkasından sessizce bakakaldığım Lush markasına teessüflerimi sunuyorum. Artık yurtdışına gidenlere sipariş vermekten başka şansımız kalmadı, Lush gibi bir markanın onca saçma sapan marka Türkiye'de tutunurken kapatmak durumunda kalmasını aklım almıyor. Bilseydim stok yapardım, yüz kremim bile oradandı ki bu noktada yeni yüz kremi arayışındayım ve önerilerinize açığım. 


Son olarak saç köpüğünde yine Schwarzkopf'un Taft serisinden buklelere uygun bir saç köpüğünü az bir biçimde saçıma yedirerek kullanıyorum. Daha sonrasında önceki yazımda anlattığım şekilde kurutmamı ve spreylememi yapıyorum. Ayrıca önceki yazıma gelen yorumlarda sevgili Azime saç köpüğü olarak Davines'in bukle şekillendiricisini tercih ettiğini ve çok iyi geldiğini söylemişti onu da buraya eklemek istedim. İşte şu sıralar süreç böyle ilerliyor. Faydalı olabildiysem ne mutlu bana kıvırcık saçlı kardeşlerim, sevgiler herkese :)